Prof. Dr. Vedat Akgiray: ‘’Finansın paradan önce güven ve itibar mesleği olduğunu unuttuk’’

Tıpkı sağlıklı bir yaşam için iyi ve doğru beslenmeye ihtiyacımız olduğu gibi, sistemlerin sosyal ve ekonomik sağlığı için de “iyi finansman”a ihtiyacı söz konusu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü öğretim üyesi ve Kurumsal Yönetim ve Finansal Düzenleme Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Vedat Akgiray, Bristol University Press tarafından Haziran başında yayınlanan yeni kitabı ‘’Good Finance’’de ‘’İyi Finans’’ın ne olduğunu ve dünyanın neden iyi bir finans sistemine ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Akgiray, finansal krizlerin nedenlerini ve bunların sosyoekonomik etkilerini ele alırken, başta gereksiz borçlanma olmak üzere finans kavramının toplumun iyiliği için gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor.

Prof. Dr. Vedat Akgiray, ‘’Good Finance’’ adlı kitabında aşırı “finanslaşma”nın bugün insanlığın önündeki en ciddi meselelerden biri olduğunu vurguluyor ve eğer gerekli dersler alınmazsa bir sonraki finansal kaosun 2008 krizinden çok daha yıkıcı olacağını öngörüyor. Akgiray ile kitabı üzerine sohbet ettik.

‘’Good Finance’’ üzerine sizi yazmaya yönelten nedenleri kitapta anlatırken 2008 krizinde global finans sisteminin topluma yarardan çok zarar verdiği tespitinde bulunuyorsunuz. Finansal sistemin zarar verici yapıya dönüşmesindeki belirleyici şartların üstünden 10 yılı aşkın süre geçtiğini düşünürsek bugün sistem neden hala yıkıcı niteliğini muhafaza etmekte ısrar ediyor? Görüşleriniz nelerdir?

Kapitalizmin iki asırlık tarihine bakılınca serbest piyasa modelinin toplumların refah düzeyini arttırdığını ve her şeye rağmen demokrasinin yaygın kabulüne büyük katkısı olduğunu görürüz. Fakat serbest katılımı ve çıkışı zorlaştıran ve zamanla kemikleşen hukuki ve idari yapılar, kapitalizmin serbest piyasa modundan uzaklaştırmış ve istenmeyen sonuçlar doğurmuştur.

Çevre tahribatı, gittikçe artan servet ve gelir eşitsizliği, kurumlar olan güven kaybı ile hem bunları besleyen hem de kendisi sosyal bir problem olan aşırı “finanslaşma” bugün insanlığın önündeki en ciddi meselelerdir. Özellikle 1980’lerden sonra yoğunlaşan finansal faaliyetlerin ürettiği sektör büyüklüğü ne servet ve gelir artışı ile ne de global ticaretteki artışla açıklanamayacak boyutlara varmıştır. Tarihin en büyük finansal çöküşü olan 2008 krizinden bile gerekli dersleri çıkartamadık. Belki de ders alma yeteneğimiz kalmadı artık. Ekonomik politika yapıcılar, merkez bankaları, finansal otoriteler ve akademisyenler dahil ilgili her taraf sınıfta kaldı. Artık geçerli olmayan modeller ve anlayışlarda cahilce ısrar edilmektedir. Değişime olan bu anlamsız direnç ve sürekli tekrarlanan hatalarda ısrar bizi bu günlere getirmiştir. Bir sonraki finansal kaos çok daha yıkıcı olacak gibi görünüyor. “Good Finance” kitabı bu konularla dertlenen bir metin.

Kitapta altını çizdiğiniz üzere, 2008 krizi 1929 Ekonomik Buhranı’ndan da kötü sonuçlar üretti. Bu sonuçlar arasında son 10 yıl içinde ulus devlet vurgusunun ve popülizmin yükselişi, Brexit gibi gelişmeleri sayarak  tüm bunların 2008 krizinin ardından tetiklenen gelişmeler olduğunu belirtiyorsunuz. Tablo bu denli vahim ise bireylerin günümüzde finansal sisteme, finans kuruluşlarına, bankalara, hükümetlere güvenini yeniden tesis etmek için aciliyetle atılması gereken adımlar ne olmalıdır?

Öncelikle bilim insanlarının ve politika üretenlerin finansın neden var olduğunu tekrar keşfetmeleri gerekir. Finansın temel fonksiyonun olan parası olanlarla paraya ihtiyacı olanları buluşturmak olduğunu ve bunu desteklemeyen tüm faaliyetlerin sorgulanması gerektiğini hatırlamalıyız.

Finans, “başkasının parasından para kazanmak” sanatı değildir ama bugünkü anlayış maalesef böyledir ve böyle olması tamamen normal sayılmaktadır. Bu sanatı en başarılı icra edenler ise en yetenekli beyinler oluyor! Derslerde ve kitaplarda işlenen konular büyük oranda bu anlayışa dayanmaktadır.

Demek ki öncelikle ekonomi ve finans eğitimimizi düzeltmeliyiz. Gençlere finansal “kitlesel imha” silahlarını nasıl tasarlayacaklarını öğretmek yerine – benzer bir deyimle – finansal “kitlesel fayda” silahlarını anlatmalıyız. Teknolojinin ve veri hacminin bugün geldiği düzeyde bu işi yapmak pek zor olmasa gerek. Elbette ki böylece yetişen “yeni nesil” insanların hem kamu hem de özel kesimde etkin roller üstlenmeleri de şart. Bu değişim belki geceden sabaha yetişmez ama olmak zorunda. Biraz da mevcut olanı sorgulama cesareti lazım. Bill Gates’e atfedilen bir söz bu cesaretin ilginç bir örneği: “We need banking but we do not need banks.” Sadece bankacılık için değil tüm finans kurum ve platformları için benzer iddialar yapılabilir ve yapılmalıdır. Belki de sözle ve yazıyla yapamadıklarımızı “teknoloji” ile yapabileceğiz. Gençlerin teknolojik değişime olan merak ve sevgisi umudumuzu arttırıyor.

Finanstaki yapısal çarpıklık

Finansın  hayatımızdaki yerini tartışmaya ihtiyaç olduğunu hatta bunun bir sorumluluk olduğunu belirtiyorsunuz kitapta… Bu çağrınız somut olarak hangi kesimlere yöneliyor? Finans alanındaki aktörler, siyasiler, karar vericiler sektöre itibarını iade etmek için ne gibi adımlar atarsa daha iyi bir finans ortamı oluşabilir?

Çağrımız esasında tüm dünyaya. Artık hiçbir kesimin veya hiçbir ülkenin kendi başına “iyi” olma lüksü kalmadı. Ne ABD ne Çin ne de başkası. Global işbirliği olmadan ve minimum düzeyde bir ortak anlayışı yakalamadan bu işi başarmak çok zor. 2008 krizinin açıkça su yüzeyine çıkardığı bir gerçek insanların artık şirketlere, şirketlerin piyasalara, piyasaların devletlere ve devletlerin birbirine güveninin çok azaldığıdır. Bu güvensizlik zincirinin sebep olduğu sosyal ve siyasi sonuçları tüm dünyada görüyoruz. Kaybolan güvenin bir sonraki finans krizindeki faturası çok ağır olacaktır ve ne tür insani sonuçlara yol açabileceğini düşünmek bile ürkütücüdür. Sorumluluk hepimizin ve acil hareketlenmek zorundayız.

Dolayısı ile mevcut çarpık yapısı ile finans sektörüne tekrar itibar kazandırma imkanı yok. Elbette ki kişi ve kurumları suçlamak doğru olmaz. Problem, sektör oyuncuların ve düzenleyici kurumların “kafalarını kuma sokmuş” olmaları ve yapısal çarpıklığı fark edememeleridir. Ahlaki zaafiyeti olanlar da vardır ama küçük bir azınlıktan öteye gidemezler. Yapılması gereken hem ulusal hem de global platformlarda, her türlü önyargıdan ve kemikleşmiş görmezliklerden sıyrılıp konunun esasını tartışmaya başlamaktır. Toplumun her kesimi uygun kanallarda bu tartışmanın içinde olmalıdır.

Güven ancak böylece sağlanır ve gerekli adımlar atılırsa itibar da geri gelir. Esasında, finans paradan önce bir güven ve itibar mesleğidir. Bunu unuttuk galiba ama hatırlamakta büyük fayda var. Nokta atışlarla ve yamalı bohça yaklaşımı ile bir mesafe alamayız.

Türkiye’de siyasetin çeşitli dönemlerde finans sistemine müdahaleleri, sistemi regüle atma girişimleri olageldi. Son dönemde benzer bir müdahale de BES sistemi için gündeme geldi. SPK’nın Mayıs’ta aldığı karara göre bireylerin BES yatırımlarının Borsa İstanbul’a aktarılması gibi bir düzenleme gündeme getirildi. Bu durum bireysel yatırımcının tercih hakkı açısından finansal sistem bünyesinde güven unsurunu negatif etkilemez mi? Bu tür müdahaleleri sistemin özerkliği açısından nasıl yorumlarsınız?

Dünyanın her ülkesinde finans sistemine müdahale olmaktadır ve bunların frekansı 2008’den sonra gittikçe artmaktadır. Siyasetçinin görevinin halkın menfaatini kollamak olduğunu düşünürsek çarpık bir finansal yapı karşısında siyasetçilere müdahale etmekten başka bir şans kalmıyor. Bırakın siyasetçileri teknokratlar bile sık sık yetkisiz müdahaleler de bulunuyorlar. Yapı çarpık olduğu sürece bu böyle olacaktır. Zaten kitapta bu çarpıklığın düzeltilmesi gerektiğini biraz da bu nedenle tavsiye ediyor.

Serbest piyasa ekonomilerinde fiyat ve miktara yapılan her türlü müdahale, kısa vadede anlamlı görünse bile, uzun vadede istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bazen tahripkâr olur bazen ise dengesizliğe sebep olur. Finansal düzenlemenin kurum veya ürün odaklı olmak yerine bütüncül ve fonksiyonel bir yaklaşım benimsemesi gerekir. Aksi takdirde, binlerce detayı içeren çok kompleks bir düzenleme yapısı ortaya çıkar ki bu da er geç istikrarsızlığa ve denetleme zorluğuna yol açar. Finans sektörü zaten aşırı düzeyde kompleks ve opak bir yapıya sahip. Kompleks yapılar kompleks kurallarla düzenlenemez ve denetlenemez.

Dünyanın toplam geliri $85 trilyon, toplam borç miktarı ise $300 trilyon

Kitapta dünyanın yeni bir finans paradigmasına ihtiyacı olduğunu; siyaset yapıcılar, finans pazarı ve bireyler arasında yeni bir sosyal sözleşmenin yapılması gerektiğini belirtiyorsunuz? Bu sözleşme en temel olarak neleri içermeli?

Hepimize dokunan bir örnek vermek gerekirse gereksiz borçlanmaktan bahsedebilirim. Internet sayesinde tüm dünyayı görebiliyoruz ve her şeyin daha iyisine / güzeline / yenisine sahip olmak istiyoruz. Buna tüketim sarhoşluğu diyebiliriz. İstediklerimizi almaya gelirimiz yetmezse tek çare borçlanmak oluyor – kredi kartı, banka kredisi vb. Çoğu zaman borcu nasıl geri ödeyeceğimizi düşünmeden.

Finans sektörü ise borç verecek müşteri istediği ve “finans mühendisliği” sayesinde her türlü krediyi herkes için üretebilecek araçlara sahip olduğu için borç bulmak kolay. Bugün dünyanın toplam geliri $85 trilyon ve dünyadaki toplam borç miktarı ise $300 trilyon civarında. Bu borç ödenemez, ödenmeyecek ve ödemeyenlerin hayatları perişan olacak.

Kitapta bahsettiğim sosyal sözleşmenin birinci maddesi geri ödeyemeyeceklere borç verilmemesi anlayışı olmalıdır. İhtiyacı olanlara – gerekirse karşılıksız – yardım etmek başka, 10 lira geliri olana 100 liralık yeni televizyon kredisi vermek başkadır. Birincisi iyi, ikincisi kötüdür. Gelir ve verimlilik artışını aşan borçlanma hızı borçlanan için ahmaklık borç veren için ise ahlaksızlıktır. Kaçınılmaz son ise iflas ve finansal krizdir. Karar vericiler bu hesabı doğru yapmalıdır. Kitap, aslında bahsedilen yeni sosyal sözleşmenin giriş kısmını oluşturmaktadır.

Haber: Özgür Duygu Durgun / Kurumsal İletişim Ofisi

Share